20 Haziran 2011 Pazartesi

GÜNEŞ


Saat sabaha karşı beş sularında “Aaa hava neden bu kadar aydınlık ki?” diye saçma görünen ama aslında zaman kavramından sıyrılmışlığımın ipuçlarını veren soruyu sormamın üzerinden çok geçmemişti daha.  Önce gözün gözü görmediği kocamaaannn bi sis deryasına dalıverdik. Trafik korkumun sisle karşılaşmasından doğan endişeyi dillendirmek üzereydim ki bu sefer, kara göründü sis deryasının sonunda. O ürkütücü sis yerini nerdeyse elimizle tutabileceğimiz pamuk bulutlara bırakmıştı. Öylesine alçalmıştı ki bulutlar, müthiş bi doğa olayının en büyük şahidiymişimcesine, büyük bi heyecanla sana döndüm, ama sen çoktan yol almıştın rüyalar aleminde. Ne tesadüftür ki, ki bayılırım en tadına doyulmaz tesadüflere, başın egemenliğini aynı benim başım gibi çoktan ilan etmiş, uyurken kontrolsüzce salınım hareketi yapıyodu. Gülümsedim, dedim ya tesadüf ki durumların en güzeli. Ben öylece bakarken sana, bulutlar da boş durmamış iyiden iyiye alçalmıştı, adeta pencerenin yanında beraber yolculuk yapıyoruz. Noluyo ki ya nedir bu bulutlardaki basınçsal huzursuzluk, diye düşünürken ben,  güneş gösteriverdi tüm maharetini.  Bulutlar selamlıyolarmış meğer güneşi. Kusursuz bi güzellikle doğarken, gölge etmekten daha terbiyesizce bişey olamaz diye düşündüklerinden herhalde. Ağaçlar, nasıl parlak, bulutları üstünde, bi de gün doğuyo üstlerine parlaklı... Tüm zamanların en güzel gündoğumunu tek başıma izlerken ben, sen yine gezmelere yollamıştın başını.. kah sağda kah solda serbestçe sallanıyodu kimbilir hangi rüyaların peşinde. Napsam acaba yaa, yastik filan mı bulsam bi şekilde diye düşünürken, hop, güneş senin yüzüne doğmaya başlamasın mı? Yastık, mastık unutmuşum tabi o ara, hep görülebilen bişey değil gündoğumu benim gibi uykulara doymazken :) Tam dalmışım izliyorum güneşin haşmetini pembe yanaklarında, fıt diye düşüvermesin mi yeniden başın. Başımı omzuna yasladım sonra düşerse benim başıma düşsün ya, orda sabitlenir belki hem diye, öyle de oldu, bi süre başardım ama omzunda yarattığım çöküntüyü de göz önüne alarak bi kar-zarar tablosu yaptım, kalktım bi yarım saat sonra... Yarım saat pratik iyi gelmişti ama kafa kaslarına, sallanmalardan eser kalmadı. Gözümü kapadım ben de sonra başımı cama yaslayıp, saçlarım burnumu gıdıklayana kadar bi kaç rüya attırıverdim.. Sonrasını da biliyosun işte :) “hatırda kalmaz, satırda kalır” ın en bilinen temsilcilerindenim ya ben, kaçırdığın bişey kalmasın, işimi garantiye alıyım istedim. Günün adını çoktaaan merak etmeye başlamışsındır sen bu arada... Gün adını adeta ihtilalle aldı bu kez.... Günlerden en haşmetli haliyle güneş... Sevgiler...